"ne güzeldi seninle aynı havayı solumak! ne güzeldi heykelinin dikildiği gün, takım elbiseler içerisinde, bir çocuk kadar heyecanlı o halini görüp çubukluya tekrar sevdalanmak!" (3 Mayıs 2009)
Adaların farklı bir havası vardır; başıboş köpekleri, kedileri, ormanda özgürce gezen atları, bisikletlileri, herbiri rönesans mimarlarının elinden çıkmışcasına ihtişamlı evleriyle; değil başka bir şehir, başka bir ülkedeymiş hatta düşler diyarındaymış hissi verir insana. Hele ki mevsim kalabalıkların her metrekareyi işgal ettiği ilkbahar ya da yaz değil de kışsa. Ya da güze çalıyorsa; bir de yüzünüzü ıslatıyorsa inceden bir yağmur...
Üzerlerimizde bir pazar yorgunluğu ama aynı zamanda düşler ülkesine ve düşler ülkesinin bizler için esas sahibine geliyor olmanın verdiği mutluluk ve heyecanla çıktık yola. İstirahat halinde olduğunu ve bizi kabul edeceğini bilerek geçen birkaç saatten sonra, seni görmek, elini öpebilmek ve bizi gördüğünde yüzünde oluşacağını bildiğimiz o tebessümü, hiç silinmemecesine belleklerimize kazıyabilmek için, yağmurla birlikte, Ada'nın güneyinden kuzeyine, çubuklu bir yolda, sana nasıl hitap edeceğimizi/etmemiz gerektiğini bilemediğimizi birbirimize itiraf ederek...
Elinde şemsiyen, üzerinde lacivert montun ve tüm o azametinle, ülkenin ortasında bizi beklerken bulduk seni. Bir esnafın da dediği gibi her yeri senin olan ülkenin. Orada kelimeler, kurulması gereken ama nasıl kurulacağı bilinmeyen cümleler bitti. Son nefeslerimizde gözlerimizin önünden geçecek film şeridinin sarı lacivert parçalarına bir yenisi daha eklenmeye başladı. Düşler ülkesinin çubuklu formalı kahramanı...
- günahtır, böyle olmaz, ıslanırsınız.
- biz seni görelim, elini öpelim yeter...
- siz oturmazsanız ben de oturmam, gelin oturun şöyle!
- bu akşam maçımız zor. Gençler iyi takım, dişli takım!
- bizden bir isteğin var mı?
- takıma desteği hiç bırakmayın. buradan da iskeleye gidin ıslanmayın, üzülüyorum...
Düşünüyordum; "ne söylenir, hangi cümle kurulur?" diye. Anlamsızmış düşünmek. Yanında, elini tutarken, sesini duyarken, senin o yüce kalbinden bu kalplere bir yol oldu aktı tüm düşünceler, duygular, sevgiler. Çubuklu bir yol. Düşler ülkesinin, senin ülkenin tam ortasından geçip yine sana ulaşan...
Tanrı, yüreği sarıyla ve lacivertle çarpan her aşığın ömründen ömürü senin o güzel ömrüne eklesin...